İnsanı taklit eden insan! DİJİTAL SOSYAL 1*
İnsanlık, katlanarak büyüyen ve her şeyi saran teknolojik değişimle nasıl başa çıkabilir?
Bilim ve teknolojinin kümelenişi ile sadece ticaretin, kültürün ve toplumun yapısı yeniden çizilmekle kalmayacak; bu bilim ve teknoloji kümesi öyle Mega-Dönüşümleri tetikleyecek ki biyolojimizi hatta etik yapımızı dahi yeniden şekillendirecek.
“Muazzam hiçbir şey lanetini yanında getirmeden ölümlülerin hayatına giremez” Sofokles
Davranışları, başkaları tarafından etkilenen insan; pozitif veya negatif tepkiler vererek, savunmaya geçecektir. Ya kabullenip statik olacak ya da onaylamayıp, dinamik olacaktır. Bireysel bu tip faaliyetler alışkanlık haline gelip, toplumu yeniden şekillendirecek, bunun olumlu olumsuz sonuçları olacaktır.
Daha şimdiden, teknolojinin iyisi / kötüsü tarafları oluşmuştur… İyisini tutanlar, kötüsü kadar çok değil… Çünkü kötüsünde insanların çoğunluğunun kabul ettiği, sosyolojik, siyasi ve ekonomik sebepler var ki bunlar, ülkelerin bağımsızlığını etkileyecek kadar önemli, bir önemli daha var. Bu işin en kötüsü oligarkların oluşturduğu bireysel veya kurumsal güçlerin amaçlar!?
Ancak gelecek beklentimiz ve ona olan aşırı düşkünlüğümüz; katı bir iyimserlik veya paranoyak bir teknoloji korkusu ile bir arada olamaz… Bunun sözlük anlamı çelişkidir!? Belki de bir araya gelip; Gelecekte bilim – teknoloji araştırmalarına, bu alanlardaki gelişmelere, bunların ticarileşmesine yönelik yatırımlar gerçekleştirilirken karar verme ve yönetişim süreçlerinin merkezine, insan mutluluğunu ve esenliğini koymalıyız çünkü teknoloji aradığımız şey değil, arama yöntemimizdir… ! Bir başka açıdan bakıldığında; teknoloji anlamına göre kullanıldığında, sorun çözen veya önleyen bir araçtır… Amaca dönüşmesi için insan elinden geleni yapıyor… Ama teknolojinin sonu gelmez…!! Bugün için henüz bağımsız olmayan robotlar; insanların sahip oldukları, mimik ve ifadeler ile beden dilini taşıyamaz, bir süre sonra insanlar ve robotlarda anlaşılmaz davranışlarla karşılaşabiliriz… İnsanoğlu, teknolojinin büyüsüne kapılıp, hayal ettiğinden de hızlı öteye gidiyor, gereksinimler zorlanıyor, gerekli – gereksiz ayrımı gözetmeksizin dijital sosyal in rotasında ilerliyor… Teknolojinin yapay yatağında gelişen siber düzeneklerin durumunu sorgulamak ve insanlık adına kalıcı, faydacı ve yapıcı değerlendirmeler için son çıkış bu baş döndürücü sanal gelişmede doğru yolu bulmak kritik bir önem taşımaktadır…
Teknoloji insanı gitgide daha başarılı biçimde simüle ediyor, hatta yerimize bile geçebilir. Bu söylemden hareketle; Etiği şüpheli olan teknoloji; neredeyse toplumun her yerde ve her şekilde bilinir olduğu yine toplumun isteyerek ve gönüllü katılım sağladığı bir panoptikon’dur. İşte bu yakıştırma aslında daha basit ve / veya daha çekici ifadeyle, Dijital Dönüşüm; ticari kuruluşlar ve kamu sektörü nezdinde günümüzün en moda “paradigma kayması” olarak pazarlanıyor….
Acaba bir insanlık kabilesi olarak biz insan egemenliğinden feragat etmeye, egemenlik hakkını teknolojinin bilinmeyen güçlerine teslim etmeye razı mıyız?
Nesnelerin İnterneti; mekaniklerin internet ile entegrasyonu / iletişim kurması ile başlayan kutsal dönüşümün sektörel ticari cazibesi; sosyal hiyerarşisini oluşturmuştur. Belki de başlangıçta insanlığın çıkışı ve faydasına yönelik başlayan veya öyle kabul edilen, bu gelişim / değişim sürecinde; İnsansız İnternet in gelişimi ile önce yavaş yavaş, sonra birdenbire insanlığımızdan vazgeçmemiz, hatta çağa uyabilmek uğruna daha da makineleşmemiz gerekecek mi? Bilgisayarlar taşınabilir, hatta giyilebilir hale geldiler. Yakında yenebilir ya da vücuda nakledilebilir hale de gelecekler korkusu, heyecanı, sevinci vb. gibi çelişkiler, insani duygular ile nerede duracağımızı, nasıl kontrol edeceğimizi tartışıp, makul ve dengeli bir teknolojik yönelmenin gerektiği artık bilinmelidir. Çünkü;
Teknoloji ile iletişim; önce büyüleyici başlar, sonra delirtici hale gelir, en sonunda da zehirli bir hal alır…
Dijital yoksunluk, dünyada, hatta uzayda olağanüstü ve şaşırtıcı hızda bulaşıcı bir bağımlılığa dönüştü, psikolojik, sosyolojik ve sağlık literatürleri oluştu, baş döndürücü gelişim, yeni hukuk kavramlarını ve uygulamalarını getirdi. Hala birçok hukuki boşluklar var. Bu yazı kaleme alındığı sırada yakında piyasaya sürülecek hava taksileri ve otonom araçların hukuki durumları konuşuluyordu. Teknoloji uçuyor ama siyasi, sosyal ve hukuki alt yapısı henüz yerde…
“Teknolojiyi bir sorun olarak kabul etmiyoruz… Gelişiminde bir sorun var… Bu sorun çözülebilir mi? Daha da kötüleşirse insanlık lehine, yaşanabilir bir dünyada olabilir miyiz?”
Teknoloji uzmanlarının ve teknokratların etik meselesini başkalarına bırakma devri çoktan geçti… Teknolojinin gelişimi şimdilik ekonomi ile ilgili görünüyor… İnsan-makine ilişkilerinin geleceğinin bu ilişkileri yaratan ekonomik sisteme bağlı olduğu giderek daha açık hale geliyor… Büyük bilginin bilinen – gizliliğinin giderek yok olması,
teknolojiyle gelen insan kaynakları erozyonu, yeteneklerin makineleşmesi, biyolojik, psikolojik bağların bozulması, anlam ve kavram kargaşası, kültür değişimi gibi yüzlerce olumsuzluk ile karşılaşmak; belki de teknolojiden geriye kalanlar olacak / oldu… Daha da kötüsünü düşünürsek;
1993 yılında ünlü bilgisayar bilimci ve bilimkurgu yazarı Vernor Vinge şöyle yazıyordu, “30 yıl içinde insanüstü bir zeka yaratacak teknolojiye ulaşacağız. Hemen ardından insanlık çağı sona erecek.”
Ve en son Teknoloji ölecek…
Teknolojiyi bir sorun olarak kabul etmiyoruz… Gelişiminde bir sorun var… Bu sorun çözülebilir mi? Daha da kötüleşirse insanlık lehine, yaşanabilir bir dünyada olabilir miyiz…? Teknoloji ne yazık ki insanın kontrolü dışında gelişiyor… önce bu gelişmeyi hayal eden, kurgulayan insan; bunu gerçekleştirmek için senaryo yazıp, film çeviriyor, sonuçta yaptıklarına kendisi de inanamıyor… Bu görkem karşısında, aklını bir türlü toparlayamıyor… Bu bizi sanal girdaba yakınlaştırıyor… Aslında gözümüzden kaçan bir şey var; insanlığın varoluşundan bu yana yaşadığı bütün gelişmeler, keşifler, çağ açan buluşlar ve modernizm; tam da şu anda ya teknoloji ile beraber ya da teknoloji tarafından evriliyor veya yapılıyor…
Uzayın keşfi için üretilen teknolojiler ve bunların araştırılmasında çıkan olumlu sonuçlar diğer yaşam bilimleri için kullanılıyor. Belki de; Bu dünyada yaşamak için çalışmamız gerekmeyebilir, teknoloji çoğu problemi çözmüş olabilir, herkes bolluk içinde yüzüyor olabilir. Bu gelecek ekonomisine de bazen “ Uzay Yolu Ekonomisi ” deniyor.
BU EKONOMİNİN sahipleri tarafından abartılmış ve modifiye edilmiş, teknoloji ihtiyacı; insanı şaşırtan hızlılıkta gelişiyor, bu gelişmeye uyum sağlamak, kurumsal ve bireysel sorun oluşturuyor… Gerekli mi – gereksiz mi? Sorusu toplumun dinamiklerini etkiliyor… Teknolojinin, bilişimin ayakları, uzantıları… Makineler ve algoritmalar, siborglar ve robotlar insanları yönetecek ve denetleyecek, her gün izleyecek, sonuçlarından insanlık için istatistikler, performans değerlendirmeleri, çıkacak, geri dönüşüm olacak.
Böylesi bir dünyada artırılmamış insanlar, yani donanım veya yazılım yoluyla değiştirilmemiş insanlar, en iyi ihtimalle varlıkları meşru olsa da belki de yalnız kalacaklar.
Ucuz istesek de ancak dayanılmaz hafifliğine dayanamadığımız, kendimize hakim olamadığımız, kullanmak, satın almak için her yerde ve her zaman beklediğimiz, kabullenilmiş tembelliklerimizi yüklediğimiz; ama aslında insanlık için yaşam/bugün ve umut/gelecek olan dijital teknolojiler kutsalında; düşündüklerimizi, aldığımız kararları ve anılarımızı giderek ucuzlaşan mobil aygıtlara ve bunların da ardında duran akıllı bulutlara aktarabildik… Bu dış beyinler hızla biçim değiştiriyorlar. Beni tanıyan nesnelerden, beni temsil eden nesnelere, buradan da ben olan varlıklara dönüşüyorlar. Aslında bunlar bizim dijital kopyalarımız haline geliyorlar… Ne yazık ki; bu dönüşüm, insan yaşamı için her şeyi kopyalarken, makine zekası, derin öğrenme, nesnelerin interneti, otonom yapılar vb. gelişmeler tedarik zinciri oluşturup, başka bir mucize için güçleniyorlar…hem bedenden (donanım) hem ruhtan (yazılım) oluşan kopyalarımız hemen aklınıza robotlar / cobotlar mı geliyor..! Haklısınız ama onlar zaten var. Ama henüz çocuklar, yetişkin olmaları bekleniyor…
Daha şimdiden kendini yeniden programlayan, güncelleyen ve hatta onları hayatta tutan elektrik şebekesini bile kontrol edebilenlerini görüyoruz ki bunun zeka patlaması denen olguya yol açması mümkün… Belki de her şey güvenlikle ilgili; o halde rutin hezeyanlardan kısa bir süre uzaklaşıp, şu soru sorulabilir mi? Güvenlik için güvenlik mi? / İnsan için güvenlik mi? Burada güvenlik kavramı sözlük içerisine sıkıştırılmamıştır. Güvenlik ihtiyaç değil yaşamın ta kendisidir… Ya sensiz ya da seninle diye bir seçeneği yoktur… Dijital yaşantılarımız tam da bu merkezdedir. İyi veya kötü sonuçlansa da kayda alınmak, isteyerek veya istemeyerek gözetlenmek, gizli olmayan her şey, aldatılmış erişim, bilginin istismarı, otonom silahlanman vb…?!
Yapay zekanın açık ara farkla en büyük tehlikesi, insanların onu anladıklarına dair çok çabuk karara varmasıdır… YZ ile beraber geleceği değiştirmesi beklenen bir teknoloji de insan genom mühendisliği, insan genom düzenlemesi, nanoteknoloji, malzeme bilimleridir. Bilgisayarlar 2025 yılına gelmeden tek bir insan beyninin işlem gücünü geçecek, üstelik 2050 yılına dek tek bir bilgisayarın işlem gücü tüm insan beyinlerinin toplam gücüne denk olacak. Artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, hologramlar, implantlar, beyin-bilgisayar arayüzleri, nanoteknoloji ve sentetik biyoloji ile geliştirilmiş uzuvlar gibi yeni tip arayüz teknolojileri sayesinde; insan ile makinenin hızla birleşeceğini görmemiz muhtemel…!!
Böyle söyleyince daha havalı oluyor, bu etkiyle; analiz etme yeteneği anlık veya uzun süre kaybolabiliyor… Ümitleniyorsunuz… Sorunlardan, hastalıklardan, parasızlıktan kurtulacağınızı umarak, siz de bu kopyalamaya heyecanla katılıyorsunuz, hem de oturduğunuz yerden… Başınıza ne geleceğini düşünmeden veya sizin gibilerle tartışarak…
Gerçeği sadece sahipler biliyor…!!!
*Bu makalenin devamı Güvenlik Yönetimi Ocak sayısında yayınlanacak.