
Bora Doğualp: 360°çözümler üretmeliyiz
Tepe Savunma ve Güvenlik Sistemleri San. A.Ş. olarak, “zaman” kavramını, nasıl şekillendirdiğimiz ve içini nelerle dolduğumuza odaklanan bir yönetim anlayışı ile iş süreçlerimizi takip ediyoruz.
Zaman sizin için ne ifade ediyor? Geleceği tanımlarken zihnimiz, kavramlara bir öncelik değeri atar. Ve böylece varlığı sadece rakamlarla ifade edilen bir zaman kavramı oluşur. Zamanı rakamlarla ifade etmek yerine bu zamanı nasıl şekillendirdiğimiz ve içini nelerle dolduğumuz önemlidir. Bu takdirde zaman ancak bir anlam ifade eder.
Peki, zaman geçerken bunun değerini anlayabiliyor muyuz?
Geçmişe döndüğümüzde kişisel ya da kurumsal olarak zamanın içini anlamlı bir şekilde doldurdum diyebiliyor muyuz?
Dünyadaki iş yapış şekilleri çok büyük bir hızla değişmeye başladı. Tepe Savunma ve Güvenlik Sistemleri San. A.Ş. olarak, “zaman” kavramını, nasıl şekillendirdiğimiz ve içini nelerle dolduğumuza odaklanan bir yönetim anlayışı ile iş süreçlerimizi takip ediyoruz. Fakat artık bu yönetim anlayışının da çok ilerisinde düşünmek zorundayız. “Güvenlik” sadece bugünün değil, aslında yarınlarımızı da ilgilendiren bir konu ve tüm paydaşlarımız ile birlikte biz “Güvenlik Tedarikçileri” için çift yönlü bir iletişim ve takip sürecidir.
Ana sermayemiz insan ve insana bağlı iş gücüdür
Bizim ana sermayemiz ise, insan ve insana bağlı iş gücüdür. Bu sebepledir ki odağımızda çalışanlarımız ve diğer tüm iş paydaşlarımız yer almaktadır. 27 yıl önce Bilkent Holding bünyesinde kuruluşumuzdan bu yana kurum kültürü ile değerlerimize bağlı kalarak sürdürülebilir ilerleme ve gelişme hedefimizi koruduk. Şimdi ise yeni zaman anlayışı ve imkansızlıkların artık hayal değil ulaşılabilir olduğu dünyamızda, ‘güvenlik’ kavramını ve kapsamını tüm paydaşlarımız nezdinde yeniden inşa ediyoruz. Başarı, artık sadece rakamsal değerlerle ifade edilen bir kavram değildir. Kurumların başarısı çalışanlarının kurumuna bağlılığının arttığı, tedarikçileriyle ve diğer tüm paydaşlarıyla sürdürülebilir değerlerine sahip çıktıkları bir bütünü ifade etmektedir. Bu yönde çok başarılı ve etkin geri dönüşler alıyoruz. Çünkü artık, teknolojinin yarattığı toplumsal dönüşümün risk ve fırsatlarını iyi okuyanların güçlendiği, ilerlediği, bunun için çaba harcamayanların ve hayallerini imkânsızlık gözlüğü çerçevesinin dışına çıkaramayanların ise var olamadığı, risklere karşı korunmasız kalacağı bir dünyadayız.
“İmkânsız diye bir kavram kalmadı”
Her şeyin hızla değiştiği bir dünyadayız. “İmkansız” kelimesinin anlamı da değişti ve artık imkansız diye bir kavram kalmadı. Bugün robotların duygusal zekası konuşulurken, nanoteknoloji sayesinde tıpta dev adımlar atılmaya çalışılırken hatta uzayda gezegen inşa edilmesi konuşulurken imkansız kelimesine belki de artık yeni bir anlam üretmek gerekiyor. Dijitalleşen dünyada var olabilmek; iş süreçlerindeki değişime ayak uydurabilmeyi, yönlendirebilmeyi ve hatta öncülük edebilmeyi gerekli kılıyor. Eğer bizler teknolojiyi takip etmezsek, bu teknolojileri geliştirebilmek için gayret göstermezsek, mevcut finansal ve teknolojik konjonktürün dışında kalabiliriz ki; finansal kayıplar söz konusu olabilecek, uzun vadede ise daha da önemlisi, mevcut ürün ve hizmetlerimiz artık talep görmez olacaktır. Bu yenilikler, teknolojiler, hayatın her alandaki gelişmeleri bir yandan hızla akarken, değişmeyen temel ihtiyaç “Güven ve güvende olma hissi” ise varlığını korudu ve hatta kapsamı daha da genişledi. Teknoloji hayatın daha geniş kesimlerini değiştirirken, güvenlik çözümleri de teknolojik boyutta fiziki güvenlik ile entegre olarak hizmet sektöründe daha fazla önem kazanmaya başladı.
“İnsanoğlunun güvenlik arayışı güçlenerek devam edecektir”
Şu an ben bu yazıyı yazarken, sizler okurken bulunduğumuz yerlerde kendimizi güvende hissediyoruz. Buralardan çıktığımızda da güvende hissedeceğiz. Güven öyle bir duygu ki varlığı sadece yokluğunda hissedilebiliyor ve dilerim ki her daim bu duygu bizimle olsun.
Peki güven duygusu bu kadar hayati iken bizler güvenliğimizi kaybetmemek için neler yapabiliriz? Kendimizi ve kurumlarımızı olası risklere karşı ne kadar koruyabiliriz?
Bilim ve teknolojideki gelişmeler baş döndürücü bir hızla artmakta ve bu büyük güç gerek iş dünyasını gerekse toplumu çok daha fazla derinden etkilemeye devam etmektedir. Tüm bu gelişmeler olurken dünya, aynı zamanda, doğal kaynakların tükenmesi, salgın hastalık, küresel ısınma, artan ekonomik eşitsizlik ve terörizm gibi küresel çapta zorluklarla karşı karşıya gelmiş durumdadır. Her seviyede artan karmaşıklık ile zorlu bir belirsizlik çağında yaşıyoruz. Bu belirsizlik ortamı ise ister istemez bizleri “daha güvenli” olma arayışına yönlendiriyor. Fiziksel güvenlik, yaşamsal güvenlik, ekonomik güvenlik, iklimsel güvenlik… Bunların sayısını arttırmak mümkün. Ancak şunu unutmamak gerekir ki insanoğlunun doğumundan bu yana sahip olduğu “güvenlik arayışı”, teknolojinin bu kadar hızla yaşamımızı değiştirdiği bir ortamda değişerek, evrilerek ve güçlenerek devam edecektir.
“Fiziki güvenlik kavramını dijital çözümler ve elektronik cihaz kullanımı ile destekleyerek, daha güvenilir, şeffaf ve hızlı bir hizmet politikası uygulamaktayız.”
“İnsan gücü her geçen gün geri planda kalmaya başladı”
Bu nedenle, hepimiz, toplumdaki sorunları etkin ve verimli bir şekilde çözmek, daha iyi yaşamlar yaratmak için “insanlar ve nesneler” ile “gerçek ve siber” dünyalar arasında bağlantılar kurarak, “Bilgi İletişim Teknolojilerini”, toplumsal sorunları dikkate alan ve aynı zamanda sağlıklı ekonomik büyümeyi de sağlayabilecek şekilde kullanmak zorundayız. Bizler de güvenlik alanında faaliyet gösteren lider kurumlardan biri olarak, bu konuda sorumluluklarımızın çok fazla olduğu yaklaşımı ile süreçlerimizi yönetiyoruz. Günümüzde her geçen gün, Endüstri 4.0, yapay zeka, akıllı makineler gibi kavramlar teknolojik ilerlemenin sanayi üzerinde yarattığı etkilerin bir sonucu olarak değer kazanmaya devam etmektedir ve tüm bunların sonucunda, insan gücü artık her geçen gün daha geri planda kalmaya başlamıştır. Bu sorun ile ilgili ilk olarak 2017 yılında Almanya’nın Hannover şehrinde düzenlenmiş olan Bilişim Fuarı CEBIT’te Japonya Başbakanı Shinzo Abe tarafından Toplum 5.0 kavramı ortaya atılmış ve dijitalleşmenin insani boyutları tartışılmaya başlanmıştır. Endüstri 4.0‘ın, 2011 yılında hayatımıza girmeye başladığını düşünürsek aradan geçen kısa zamana rağmen, 2017 yılında dijitalleşmenin toplumdaki etkilerini hissettirmeye başladığını görmek mümkün olacaktır. Aslında 2016 yılında, 5. Bilim ve Teknoloji Temel Planlar toplantısında, gelecek döneme ışık tutan bir vizyon ile Japon Ekonomik Organizasyonlar Federasyonu (Keidanren) “ Super Smart Society” kavramını yani ilk Toplum 5.0’ın manifestosunu tanıtmıştır. Söz konusu çalışmada toplumun evrimi; avcı toplumu, tarım toplumu, endüstriyel toplum, bilgi toplumu ve akıllı toplum olmak üzere beş̧ kısımda yaşanan tüm gelişmeler ele alınmıştır.
Toplum 5.0’ın amacı teknolojik gelişmelerin topluma entegre edilmesini sağlamaktır
Endüstri 4.0’da “bilgi toplumu” ifadesi sıklıkla kullanılırken, Toplum 5.0’da ise “süper akıllı toplum” ifadesinin kullanılmaya başlandığını görmekteyiz. Toplum 5.0’ın amacı, teknolojinin toplum tarafından bir tehdit olarak düşünülmesi yerine bir yardımcı olarak algılanması ve teknolojik gelişmelerin topluma entegre edilmesini sağlayabilmektir. Bu yöndeki çabalar kapsamında, 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan ve 17 maddede toplanan “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”, ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması amacı ile benimsenmiştir. Toplum 5.0 aslında tüm toplum paydaşlarını ilgilendiren bir konudur ve bizler, güvenlik sektörü temsilcileri olarak üstümüze düşeni yapmak zorundayız. Endüstri 4.0 ile iş dünyasına giren tüm bilimsel, teknolojik ve inovatif yenilikleri yakından takip etmeli ve bu gelişmeleri kendi sistemlerimize dahil etmeliyiz.
“Sektörümüzün insan odaklı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız”
Ancak her ne yaparsak yapalım sektörümüzün insan odaklı olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamız gerekmektedir. Bir yandan teknolojideki gelişmeleri hayata geçirirken, “insan” faktörüne dönük yatırımlarımız devam etmeli, kendimizi ve mevcut sistemlerimizi, teknolojik yenilikler ile güçlendirirken mevcut insan kaynağımızı da güçlendirmeliyiz. Özellikle “Güvenlik” gibi çok hassas bir konuda sadece “teknoloji” ya da sadece “insan” öğesini baz alan çözümler yerine “360° çözümler” üretmemiz gerekmektedir. Tepe Savunma ve Güvenlik olarak, fiziki güvenlik kavramını dijital çözümler ve elektronik cihaz kullanımı ile destekleyerek, daha güvenilir, şeffaf ve hızlı bir hizmet politikası uygulamaktayız. İçerisinde yer aldığımız ekosistemimiz ile beraber, tüm paydaş beklentilerini önceliğimiz olarak değerlendirdiğimiz sürdürülebilirlik anlayışımız da güçlenerek devam etmektedir. “Güvenle Yeni Bir Gelecek” sürdürülebilirlik yaklaşımımız altında beş temel alanı, sürdürülebilir amaçlarımızın öncelikleri olarak sahiplendik; “Çalışan Değeri, Dijital Dönüşüm, Yeni Teknoloji, Etkin Hizmet ve Kurumsal Sosyal Etki” olarak benimsediğimiz çalışmalarımızın içeriklerini, paydaş grubu beklentilerini göz önüne alarak kararlaştırdık.
Olası güvenlik tehditlerine önlem geliştirebilmek için ne kadar zamanımız var?
En iyi şekilde yapmaya çalıştığımız işimizi ve süreçlerimizi, ‘güvende olma’ kavramını zedelemeden geliştirebilmek adına yanıtlayamadığımız temel soru ise; olası güvenlik tehditlerine önlem geliştirebilmek için ne kadar zamanımız var? Hepimiz, teknolojide diğer alanlardaki gelişmelere ayak uydurabilme yarışı içerisindeyiz. İşte; zaman bir kez daha karşımıza çıkıyor bir olgu olarak. Topluma karşı sorumluyuz. Yaşam değişiyor, alışkanlıklar değişiyor, toplum değişiyor. Toplum bizlere güvenmeye devam ederken bizlerin de içinde bulunduğumuz sektörlerde teknolojik gelişimlere ve değişimlere ayak uydurmamız gerekiyor. Toplum 5.0 için, “Nesnelerin interneti” kavramı sonucunda ortaya çıkmış olan ve nesnelerin birbirleri ile konuşabildiği, insan gücü ile enerjisine daha az ihtiyaç olunan bir endüstri düzeni diyebiliriz. Büyük veri, nesnelerin interneti, siber güvenlik, yapay zekâ, drone teknolojileri, 360° güvenlik yaklaşımları gibi sayısız teknoloji ve kabiliyeti işimizde kullanmalıyız. Teknolojideki yenilikleri takip etme hedefimiz ve dijital dönüşüm süreçlerimiz, müşteri, çalışan, tedarikçi, devlet gibi tüm paydaşlarımızın sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlamaktadır.
İnsan odağımızı kaybetmemeliyiz
Bu noktada şu konunun altını bir kez daha çizmek isterim; eğer tüm odağımızı iş süreçlerini teknolojik olarak geliştirmeye yönlendirirsek asıl en önemli değerimizi “insan odağımızı” kaybedebiliriz. Bunu da hiçbir zaman göz ardı etmemeliyiz. Tüm bu yenilik ve ilerlemeler dahilinde “insan” öğesini her daim göz önünde bulundurduk. Pek çok İnsan Kaynakları iş süreci, yapay zeka altyapısı ile desteklenen robot tarafından yapılmak üzere kurgulanmış̧, robotik süreç otomasyonu projesi (RPA) kapsamında yerine getirilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar ile elde edilen zaman kazancı için insan kaynağının dijitalleşme adaptasyon eğitimleri planlanmıştır. İnsan Kaynaklarının iş süreçlerini bu dönüşümün bir parçası haline getirirken aynı zamanda çalışanlarımızın kuruma olan bağlılıklarını da her zaman ön planda tuttuk. Çalışan Mutluluğu ve Müşteri Memnuniyeti ölçümleme ve takip sistemimiz ile yaptığımız çabaların paydaşlarımız nezdinde geri bildirimlerini de almaya devam ediyoruz ve rotamızı paydaşlarımız ile birlikte güvenle geleceği inşaa etme üzerine kurguluyoruz. Özel güvenlik sektöründe kendimizi, ‘yaşamın güven tedarikçisi’ olarak tanımlamamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak; yarın için ne kadar zamanımız var işte onu bilmiyoruz, bilemeyiz. Bilmemiz gereken tek şey; her an ‘yarın’a hazır olmak zorunda olduğumuzdur.
“Bilim ve teknolojideki gelişmeler baş döndürücü bir hızla artmakta ve bu büyük güç gerek iş dünyasını gerekse toplumu çok daha fazla derinden etkilemeye devam etmektedir.”